“Ölüm”, dört nala daldı insanlığın içine.
En zenginlerden başladı elindeki okları
Teker teker saplamaya her birine…
Artık İtalya’daki yaşamıma adapte olmanın zamanı geldi…
Filmin kahramanı Finn, Palermo’nun en ihtişamlı freskini, restore etmekte olan Flavia’yi çalışırken ziyaret eder. Flavia, 6 x 6,42 metre boyutlarındaki dev freskin önünde kurulu iskelenin üzerinde freske ait bir detayı restore etmekle meşguldür.
Finn:
“Uzun bir süredir bu fresk üzerinde calışıyorsun değil mi?”
“Aşağı yukarı iki senedir…”
“O halde iyi tanıyorsun bu eseri.”
“Oldukça. Ama eserin bütünlüğünden uzaklaştım. Böyle derinlemesine detaylar üzerinde calışırken, bütünü görme yetini kaybedersin.”
…..
Flavia iskelenin üzerinden iner. Finn, dev freske yaklaşır:
“Hiçbirinde yara yok; hepsi oklarla öldürülmüş ama kan izi yok! Okların hepsi şeffaf, sence de öyle değil mi?”
Flavia:
“Evet… (Freskten 3-4 metre mesafeye konmuş bir bankı gösterir işaret parmağıyla) git ve oraya otur.”
Flavia, iskeleyi tekerlekleri üzerinde sürükleyerek kenara çeker. Böylece dev fresk tüm zalimliğiyle karşımızda belirir.
15. yüzyıl başlarında Palermo’da halka hizmet veren ilk şehir hastanesinin duvarına ressamın imzası olmadan resmedilir. İmzası yoktur ama ressam ve asistanı freskte görülen kalabalığın içine karışmış, elindeki fırçayla izleyicinin gözlerine bakmakta, “bütün bu olup bitenlerin farkındayım ve ben de sıramı bekliyorum” der gibidir.
Freskin merkezinde, kalabalığın içine fütursuzca dalan, kaburgaları meydanda yarı iskelet bir at ve atın üzerinde beline asılı oklarla dolu kını ile sol elinde yayını tutmuş, son okunu freskin sağ alt köşesindeki figüre saplayan ölüm durmaktadır. Oklar o dönemin VIP’leri * diyebileceğimiz kudretli kişilerine saplanmış, her biri acılar içinde birbirinin üzerine yığılarak can vermiştir.
“Ölüm”, kimseye torpil geçmez; yoksul halkı sefaletden kurtarmak üzere onlara da oklarını saplayacaktır. Finn’in dedigi gibi, sanki “Ölüm”, atını kıyametten çıkıp dört nala insanlığın içine doğru sürmektedir.
Flavia:
“İnsanlar ölümden korkarlardı. Aslında hala da öyle…”
Wim Wenders’in Palermo Shooting isimli filminin iki baş kahramanı Finn ve Flavia, İtalya’nın Palermo’daki ilk şehir hastanesinden dört parça halinde sökülüp Palazzo Abatellis içinde sergilenen Ölümün Yengisi isimli freskin karşısında oturmuş, dakikalarca kendisi de ölü olan “Ölüm”e bakarlar.
Tüm Zamanların Ölümlerini Getirin Bana
“15. yüzyıl başında yapılmış Ölümün Yengisi freskini Picasso görmüş olmalı” der Guttuso***. Kıyametten kopup gelen ölüm, çektiği acıdan dişlerini gösteren, delice kişneyen atının üzerinde sakince işini yapar. Aynı at, Picasso’nun 1937 yılında İspanya İç Savaşı’nı resmettiği Guernica’sında ortaya çıkar.
Bir eser, 15. yüzyılda milyonlarca insanın ölümüne sebep olan kara vebadan, diğeri 20.yüzyılın savaş acılarından beslenerek yaratılmıştır ancak her ikisinde de acı çeken tüm insanlıktır!
Ölümün Yengisi, figürlerin yüzlerindeki endişe ve çaresizliğin kusursuz anlatımı, kompozisyonu, vermek istediği mesaj ile renk bütünlüğü açısından son derece etkileyici bir sanat eseridir. Karşınıza dev boyutuyla çıkıverdiğinde adeta nutkunuz tutulur. Hayalinizdeki ölümün ta kendisiyle karşılaşmış olmak kalp atışlarınızı hızlandırır. Kalp ritminizi hissettiğinizde yaşadığınız aklınıza gelir; gelmesiyle o şeffaf oklardan birinin hedefi olacağınız fikri boğazınıza düğümlenir. Artık siz de o freskin bir parçası, bu tragedyanın bir figürü olmaktan kaçamazsınız.
Ölümün Yengisi’ni “yaşam zaferi”ne dönüştürebilmek mümkün müdür peki? Palazzo Abatellis’te bizi bekleyen dev freskin merkezindeki ölüm, yüzümüze tokat atarcasına kendi zaferini ilan ettiğinde hissettiğimiz o trajik haz sayesinde insanlık acısının bilincine varmış olur muyuz? Zihinsel ve ruhsal arınmayı** beraberinde getiren bu andan itibaren eski “ben” toz olur; kendimizle hesaplaşarak kişiliğimizi yeniden değerlendirir, kötü kaderin raslantısallığına ve yaşama dair her olup bitene karşı güçlenerek cesaret kazanır mıyız peki?
2020 Yılı – Memento Mori!****
Geçmişin yanlışlarından arınmış yeni bir kişilikle uyanmak için sabaha, insanlığın içine ölümün dalması mı gerekirdi? Şeffaf okların kulağımın dibinden havayı yararak geçişlerini duyar gibiyim bugünlerde. 2009’da tutkuyla gelip yaşamaya başladığım İtalya, sanki “Ölümün Yengisi” freskinin içine sıkışmış gibi… İçine düştüğümüz bu tragedyadan sıyrılmanın yolu, rasyonel akılla düşünebilmek ve birlikte hareket edebilmekten geçiyor.
Bu freskin içinde sadece İtalya yok aslında; dünyanın sınırlarını yok sayan bu insanlık tragedyasında her ülke sırası geldiğinde sahneye çıkacak… Acıyla insanlık içine dalan ölümün atı bakalım ne zaman yorulup sakinleşecek?
Metne Ait Açıklamalar
*Flavia’nın Finn’e freski açıklarken kullandığı tanım
** Katarhsis Süreci
*** Renato Guttuso, İtalyan neorealist ressam.
**** Ölmen Gerektigini Hatırla!
Kaynaklar
- Platon’un, “Phaidon” ve “Devlet” eserleri
- Aristoteles’in, “Poetika” eseri
- İtalyan Sanat Tarihçi, Prof. Claudio Strinati’nin “Trionfo della Morte” çözümlemesine ait video
- Elena Sofia Ranieri’nin Università Cà Foscari Venezia’da, Sanat Tarihi ve Guzel Sanatlar Eserlerinin Konservasyonu Bolumu’nde 2008 yılında yazdıgı, “Il Trionfo della Morte di Palazzo Sclafani” isimli tezi.
Elifciğim kalemine sağlık, her zamanki gibi çok güzel ve şiirsel bir anlatım olmuş.